Televizyonda yine büyük büyük laflar var.
Süreçler, görüşmeler, tehditler, hamleler, vatan, millet, beka…
Ancak halkın gündemi çok başka.

Çünkü ev sahibi “zam yapacağım” diyor.
Markette et reyonuna yanaşan, sessizce geçip gidiyor.
Asgari ücret daha cebe girmeden buhar oluyor.
Gençler, “bu ülkede hayal kurulmuyor” deyip yurt dışına gitme planları yapıyor.

Kimin kiminle masaya oturduğu, kime ne mesaj verdiği konuşulurken; halk, kıyma fiyatına, doğalgaz faturasına, pazardaki meyvenin tanesine bakıyor.

Ülkede adalet de demokrasi de gündemde; ama halk için bunların hepsi artık bir lüks gibi.
Çünkü açlığın gölgesinde hak talep etmek bile cesaret istiyor.

Evet, bu ülkede bir kriz var.
Ancak en büyük kriz, bir avuç insanın çizdiği yapay gündemlerle, milyonların yaşadığı gerçekler arasındaki uçurum.

Ve gerçek şu;
Bir çocuk açsa, ekonomi çökmüştür.
Bir baba, evine katkı yapamadığı için geceleri sessizce ağlıyorsa, sistem çürümüştür.
Bir anne, pazar filesine sadece patates-soğan koyuyorsa, o ülkede “istikrar”dan bahsetmek, halkla dalga geçmektir.

Karnı aç olanın gündemi bellidir.

O nedenle; artık kimin ne dediği değil, kimin ne yiyeceği konuşulmalıdır.

Ve bu konuşma televizyonlarda değil, sandıkta yapılmalıdır.