Yaptığınız her işte, girdiğiniz her ortamda uyulması gereken belli başlı kurallar vardır.
Bu kurallar sayesinde oradaki işleyişi belirli bir düzen içerisinde sağlarsınız.
Tabi burada içinde bulunduğunuz kurumun veya topluluğun hiyerarşik yapısına uymak da önemli.
Hiyerarşik düzende, üstlerinize karşı sorumluluğunuzu bilerek davranmak gerekiyor.
Bu yapıya karşı sorumluluğunuzu bilerek davranmak, sizi ve bulunduğunuz kurumu belli bir noktaya taşıyor.
Ancak ülkemizde tüm kurum ve kuruluşlar için aynı durum geçerli değil.
Çünkü bazı makam sahipleri, bulundukları konumları kurumlarına faydalı olmak yerine kendi egoları, çıkarları veya ikili ilişkileri için kullanabiliyor.
İş ahlakını karşısına alacak kadar değer çatışması yaşayan bu insanlar, sadece iş hayatında değil toplumun her alanında karşınıza çıkabiliyor.
Sadece keyif almak amacıyla bulunduğunuz topluluklarda bile yaşanan çıkar çatışmaları ve kişisel egolar, liyakatin ve hiyerarşik düzenin sağlıklı işlemesinin önüne geçebiliyor.
Görevini layıkıyla yapanlar cezalandırılırken, buna engel olanlar ödüllendiriliyor.
Daha da kötüsü bu haksızlık karşısında, başta en çok bağırması gerekenler olmak üzere, büyük çoğunluk sesini yükseltmiyor.
Yani kısacası, kimsenin ‘Kral çıplak’ demeye cesareti yok.
‘Kral çıplak’ demeye cesaret eden azınlığın söylediklerini ise kimse dinlemiyor. Çünkü kişisel çıkarlar ve ahbaplık ilişkilerine göre işleyen bu düzende, her ne kadar ‘Kral çıplak’ deseniz de, belli bir güruh tarafından muhakkak kralı örtecek kıyafetler giydiriliyor.
Oysa ki, doğrular çıkarlara ve ikili ilişkilere göre değişse de gerçek tektir. O nedenle aslolan, kendi doğrunuzdan ziyade gerçeğin peşinden gitmek ve bu gerçeği yüksek sesle dile getirmektir.
Sonuç ne olursa olsun, yüksek sesle haykırmak gerek.
Kral çıplak!