Artık sosyal medya, sudan sebeplerle öldürülen insanların siyah beyaz fotoğraflarının paylaşıldığı, yas tutulan bir mecra haline geldi.

Bir gün, trafikte tartışan insanların hemen silahlarına sarıldığını okuyoruz.

Bir gün, bir müzisyenin sahnede kendisinden istenen şarkıyı bilmediği için öldürüldüğünü.

Bir gün, eşiyle tartışan erkeğin eşini öldürdükten sonra intihar ettiğini.

İnsanların birbirlerine saygısı ve tahammülü oldukça azaldı. En küçük tartışmalar kolayca kavgaya dönüşebiliyor.

Giderek artan saygısızlık ve tahammülsüzlük, toplumun her alanında kendini gösteriyor.

Konuşarak çözülebilecek problemler, çözüm zannedilen kavgalarla daha da büyüyor.

Kavga etmek yerine konuşmayı tercih edenler de birbirini dinlemiyor. Herkes, “Sıra bana gelsin de konuşayım” sabırsızlığıyla karşısındakinin sözünü bitirmesini bekliyor.

Anlamaya çalışmadan, sadece haklılığını kanıtlamak arzusuyla hareket ediyor.

Bu tahammülsüzlüğün birçok sebebi var.

Saygı duymuyor, sınırlarımızın nerede başlayıp  nerede bittiğini maalesef bilmiyoruz.

Tartışmayı, kavga etmekle karıştırıyoruz.

“Sana vurana sen de vur” anlayışıyla hareket ediyor olmamız da sebeplerden biri. Şiddete şiddetle, kötülüğe kötülükle karşılık vermeyi marifet sayıyoruz.

Bir de bunun üzerine ülke şartlarının yarattığı belirsizlik ve endişe duyguları da eklenince, ortaya kavgacı ve saldırgan bir toplum çıkıyor.

Saldırganlığın sonucunda ortaya çıkan eylemler ise hak ettiği cezayı almıyor.

Burada görev, ülkeyi yönetenlere düşüyor.

En önemli görev, insanların güven ve huzur içinde yaşadığı bir toplum inşa etmek.

Bunun yolu da ekonomik ve sosyal alanlarda atılacak doğru adımlardan geçiyor.

Bununla birlikte, “saygı, sevgi, adalet” kavramlarını bilen nesiller yetiştirmek, bu kavramların odak noktada olduğu bir eğitim sistemi oluşturmak da şart.

Saygısız ve tahammülsüz bir toplumu iyileştirmenin yolu bu.

Aksi takdirde maalesef, sudan sebeplerle öldürülen insanların siyah beyaz fotoğraflarını paylaşarak yas tutmaya devam edeceğiz…