Bir ilçeyi yönetenler, halkın ayağını tozdan, toprağın içinden çekmekle görevlidir. Bir belediyenin ilk sorumluluğu; hizmeti eşit, kaynakları adil dağıtmaktır.

Belediyenin muhtarlarla düzenlediği toplantılarda, her mahallenin asfalt ihtiyacı net olarak belirleniyor. Ancak ne gariptir ki, öncelikler bu ihtiyaçlar doğrultusunda değil, başka ilişkiler üzerinden şekilleniyor. Önceki yönetim “kişiye özel hizmet” iddialarıyla eleştirilirken, bugün aynı manzaranın yeniden yaşanması, halkta derin bir hayal kırıklığı yaratıyor.

Yıllardır imar planı tamamlanmış, altyapısı hazırlanmış sokaklar asfalt bekliyor. Vatandaş, kışın çamurdan, yazın tozdan bıkmış durumda. “Sıra bize ne zaman gelecek?” diye sormaktan yorulmuş. Ne yazık ki bu soru, cevabını eşitlikte değil, yakınlıkta buluyor.

Geçtiğimiz günlerde, hazine arazileri üzerinde yükselen kaçak yapıların bulunduğu bir bölgede asfalt çalışması yapıldı. İlgili alanın yasal statüsü tartışmalı, öncelik sırası ise belirsizdi. Net olan tek şey ise, asfaltın tam bir evin önünde bittiği.

Kırılma noktası da burası.

Kamuoyunda çokça konuşulan, ama açıkça söylenmeyen bir durum var. O evde oturan kişi belediyeye uzak biri değil. Aksine, belediyenin kalbindeki odalarda oturuyor. Yetkisi var. Gücü var. Yakınlığı var. Öyle bir pozisyon ki; hem karar veriyor, hem o kararlardan faydalanıyor.

Bu durum artık yalnızca etik bir tartışma değil; kamu kaynaklarının kime, nasıl, neye göre aktarıldığına dair ciddi bir soru işareti oluşturuyor.

Halkın ihtiyacı değil, yakınlık ve çıkar ilişkileri ön planda tutulduğu sürece, gerçek hizmetten söz etmek mümkün değildir. Kaynakların bu şekilde kullanılması, sadece adaletsizlik yaratmakla kalmaz, aynı zamanda kamu vicdanını da derinden yaralar.

Aksu Belediyesi’nin önünde iki seçenek var; ya bu yanlış düzeni düzeltecek ya da bu yolun sonunda toplumsal huzursuzluk ve ayrışma yaşanacak.