Bazen bir ölüm sadece bir hayatı değil, bir şehri durdurur. Ferdi Zeyrek’in vedası tam olarak böyle bir sarsıntıydı. Ne bir hazırlık vardı, ne de alışabilecek bir zaman. Gidişi öyle ani, öyle erken oldu ki; Manisa’nın sokakları, insanları, her şey sustu.

O bir belediye başkanıydı, evet; ama ondan önce bir baba gibi, bir evlat gibi, bir komşu gibi, bir dost gibiydi. Mahallenin ortasında kahvesini içen, dert dinleyen, çocuklara isim takan, yaşlıların elini öpen biriydi. Koltuğun ağırlığını değil, halkın yükünü taşıyordu.

Cenazesinde akan kalabalık bir miting değildi. O, siyasetin değil sevginin izdihamıydı. Orada toplananlar sadece partilisi değildi. Kimse “Hangi partiye oy vermiştin?” diye sormadı yanındakine. Çünkü bazı insanlar vardır ki, onların ardından susulur. Gözyaşı dökülür.

Ferdi Zeyrek öyle bir insandı.

Ferdi Zeyrek’in ardından bir şey daha oldu bu ülkede; insanlar, “Sevilen bir siyasetçi nasıl olur?” sorusunun cevabını bir kez daha gördü. Çünkü bu topraklarda siyaset, uzun zamandır sevgiyle değil, korkuyla hatırlanıyor. Koltuğa oturanın halka sırtını döndüğü, göz hizasından konuşmayı unuttuğu bir zamanda Ferdi Zeyrek bir istisnaydı.

Ferdi Zeyrek'in ardından dökülen gözyaşları, sadece bir insana değil, o insanda hayat bulan bir umuda aktı.

Şimdi herkes şunu biliyor; gerçek iz bırakanlar, afişlerle değil, gözyaşlarıyla anılır.

Ne mutlu ki Ferdi Zeyrek, bu ülkenin sevgiyi unuttuğu bir zamanda, sevmenin nasıl bir şey olduğunu hatırlattı bize.

Bir adam gitti…
Ama bir şehir onu kalbine gömdü.

Ve oradan kimse çıkaramaz.